aa-1.jpg
YAŞAMIN KÜÇÜK ŞİFRELERİ
AMİNO ASİTLER
Amino asitler, belki de en önemli yaşamsal etkinliklerden sorumlu olan organik moleküllerin, yani proteinle­rin yapı taşları olarak biliniyor. An­cak, protein yapısına katılan amino asitlerin sayısı oldukça sınırlı. Ancak, bu sınırlı sayıda­ki amino asitten oluşan çok sa­yıdaki kombinasyonla, canlıla­rın'bünyesinde yer alan binler­ce (hatta belki de milyonlarca) protein ortaya çıkıyor. Protein yapısına katılan amino asitler, tek başlarına da farklı görevle­re sahip olabiliyorlar. Örneğin tirozin amino asidi tiroit hor­monlarının sentezlenmesinde, glutamat amino asidi de sinir iletiminde rol oynuyor. Bunla­rın dışında bir de, protein yapı­sında olup, 31ü bazdan oluşan
aa-2.jpg
aa-3.jpg
bir genetik koda sahip olmayan ami­no asitler bulunuyor. Bu amino asitle­rin arasında 4-hidroksİprolin ve hid-roksilizin (kollajen yapısına katılır-
aa-4.jpg
lar), desmozin ve İzodesmozin (elas-tin proteininin yapısında bulunurlar) sayılabilir. Bir de, protein yapısına ka­tılmayan, ancak canlıların bünyesinde farklı görevlere sahip olan amino asitler var. Bu moleküllerin hepsi de, Öncülleri olan temel amino asitlerin birleşerek, enzim etkinli­ğiyle değişime uğraması sonucun­da oluşuyor.
Proteinlerin yapısında yer alan amino asitlerin tamamının kimya­sal yapısı birbirinin aynı. Hepsi de aynı karbon atomuna bağlı bir karboksil (-COOH) grubu, bir ami­no (-NH2) grubu, bir hidrojen ato­mu ve bir de "R" harfiyle temsil edilen yan grup içeriyorlar. Ami­no asitlerin farklı özellikleri de, bu yan grubun hepsinde farklı oluşundan kaynaklanıyor.
BİLİMveTEKNIK 54 Temmuz 2004
Hücrede protein sentezleneceği za­man, sitoplazmada serbest halde bu­lunan amino asitler, taşıyıcı RNA'lar (tRNA) aracılığıyla ribozomlara ulaştı­rılıyor. Taşıma işlemini yapmak üzere, her amino asit için özelleşmiş olan ay­rı tRNA'lar bulunuyor. Protein sente­zi sırasında, tRNA'ların "antikodon" adı verilen bölgesinde bulunan 3'lü baz şifresi, özelleşmiş oldukları ami­no asitleri tanımalarını ve oları ribo-zoma götürmelerini sağlıyor. Ribo-zomda devam eden protein sentezin­de sırada hangi amino asidin yer ala-cağıysa, mesajcı RNA (mRNA) üzerin­deki "kodon" bölgesine göre belirleni­yor. Doğrudan DNA'dan kopyalanan mRNA, doğal olarak, DNA üzerinde oluşan belli mutasyonlardan da etkile­niyor. Bu noktada, protein sentezini mutasyonların etkisinden en azından bir ölçüye kadar koruyabilmek ama­cıyla, her amino asit için birden fazla özgün tRNA bulunuyor. Böylece, ufak bir mutasyon gerçekleşmesi du­rumunda, mRNA üzerindeki kodonun 3 bazından biri olması gerekenden farklıysa, yine de o bölgeye doğru amino asit getirilebiliyor. Doğada, protein yapısından sorumlu olan 20 amino asit için 64 kodon, bunlara ek olarak da protein sentezinin nerede biteceğini haber veren 3 adet de "dur kodonu" bulunuyor.
Bu şekilde protein yapısında yer alan amino asitler, temel amino asit­ler olarak biliniyor. 2000'İİ yılların ba­şına kadar 20 adet olduğu düşünülen temel amino asitlerin ilki, 1806 yılın­da kuşkonmaz bitkisinden elde edilen ve bu bitkinin Latince cins ismi olan Asparagus'tan esinlenerek adlandırı­lan Asparajin. 1938 yılında bulunan 20. amino asit Threonin de, ders ki­taplarında uzun yıllar boyunca kala­cak olan "Protein sentezine yalnızca 20 amino asit katılır" cümlesini şekil­lendirmiş oldu.
Bu 20 amino asitten 11 tanesi, vü­cudun kendisince oluşturulabiliyor-ken, geri kalan 9 amino asidin, mutla­ka besinlerle vücuda alınması gereki­yor. Bu nedenle bu 9 amino asit, "esansiyel amino asitler" olarak ad­landırılıyor. Amino asit açısından zen­gin olan besinlerse kırmızı et, balık, kümes hayvanları, yumurta ve süt ürünleri gibi hayvansal kökenli besin­ler. Vücutta belli amino asitlerin ek-
aa-5.jpg
Enstitüsü'nden araştırmacılar, bir ökaryot olan Saccharomyces cerevi-sae adlı maya hücresine, doğal olma­yan 5 ayrı amino asit ekleyerek, 21 amino asitten oluşan bir kalıtım şifre­si elde etmeyi başardılar. 2002 yılın­daysa, listeye 22. amino asit eklendi: Pirolizin. Ohio eyaleti Üniversitesi ça­lışanlarından Joseph Kryzcki ve Mic­hael Chan'ın çalışmaları sonucunda ortaya çıkan bu yeni amino asit, bir başka dur kodonu olan UAG'nin yeni­den programlanmasıyla elde edildi. Bu çalışma, metan üretici bir bakteri türü olan Methanosarcina barkeri üzerinde yapıldı. Bu bakteri, uç ko­şullarda bile yaşamlarını sürdürebil-meleriyle tanınan bir hücrelilerin oluşturduğu arkebakteriler grubunun bir üyesi. Araştırmacılar, pirolizin amino asidinin, bu canlının metan üretiminde rol oynuyor olabileceğini düşünüyor.
21 ve 22 numaralı bu yeni amino asitlerin, kendilerine özgü kodonları bulunmuyor. Bunun yerine, protein sentezinin işleyişini düzenleyen ko-donların değiştirilerek yeniden prog­ramlanmasıyla elde ediliyorlar. Tüm bu çalışmalar, yaşamın genetik şifresi­nin düşünüldüğünden çok daha zen­gin olabileceği ve araştırmacıların ça­lışmaları doğrultusunda bu şifreye ye­ni kodların eklenmesiyle yeni endüst­riyel enzimlerin üretilebileceğini gös­teriyor. Çünkü, kimya endüstrisinin yapay olarak üretmekte zorlandığı çok sayıda enzim, amino asitler üze­rinde bu şekilde çalışılarak kolayca üretilebilecek. Laboratuvar koşulların­da üretilen enzimler, peynir, bira, hay­van yemi, tekstil hammaddeleri, kağıt ve benzeri birçok ürünlerin yapımında yaygın olarak kullanılıyor. Daha önce hiç bilinmeyen özellikleri taşıyan pro­teinlerin elde edilebilecek olmasıysa, başlı başına heyecan verici bir geliş­me. Şimdilerde bütün araştırmacıların aklında tek bir soru var: "Acaba canlı­lığın henüz keşfedilmemiş olan diğer sürprizleri neler olabilir?"
Deniz Candaş
Kaynaklar
Bock, A., Forth ha mm er, K. et al "Selenocysteine: the 21st amino
acid* Mol Mkrobiol. 1991 Mar; 5(3): 515-20 http://www.biosti.ohio-state.edu/news/synergy/2002-2003/ami-
no-acid. php
http ://www. sciencedaily. com /releases/2003/01/030114072450.htm
http: //www. sp. uconn .edu / ~ terry/ 229su02/aminoacid 2 2. htm I http://unisci.com/stories/20022/0524025.htm
sikliği, çok sayıda sağlık sorununa yol açabiliyor. Ancak, dengeli ve yeterli bir beslenme alışkanlığıyla, bu soru­nun üstesinden rahatça gelebilmek olası. Vejetaryen beslenmenin amino asit eksikliğine neden olacağı konu­sundaki düşüncelerin doğru olmadı-ğıysa, geçtiğimiz yıllarda yapılan çalış­malar sonucunda kesinleşti. Bu çalış­malarda, vücudun özellikle ergenliğe geçiş sonrasında, amino asit gereksi­niminin düşünüldüğünden çok daha az olduğu, hatta yeterli miktarda gün­lük kalori alarak beslenenlerde prote­in eksikliğinin çok ender olarak gö­rüldüğü anlaşıldı.
1986 yılında, UGA dizilimine sahip olan ve protein sentezinin bitmesin­den sorumlu olan dur kodonunun ye­niden programlanmasıyla, Selenosis-tein olarak adlandırılan 21. amino asit tanımlandı. Bazı enzimlerin yapı­sında görülen selenosistein, aslında sistein amino asidinde bulunan azot atomlarından birinin yerine selenyum atomu geçmesiyle ortaya çıkıyor.
Daha sonraki yıllarda, Amerika'da-ki Scripps Araştırma Enstitüsü ve bu­na bağlı Skaggs Kimyasal Biyoloji
aa-6.jpg
Ohio eyaleti Üniversitesi çalışanlarından Joseph Kryzcki ve Michael Chan
Temmuz 2004 55 BİLİM ve TEKNİK